Nocilla Rüyası, orijinal ismiyle “Nocilla Dream” Agustín Fernández Mallo tarafından 2006 yılında yayınlandı. 2021 yılı itibariyle Harfa Yayınlarınca, Sena Akalın çevirisiyle Türk okurlarıyla buluştu. İspanyol kökenli yazar Fernandez Mallo, 2006 yılına dek yalnızca şiir yayınlamış ve Nocilla Rüyası ile ilk romanını kaleme almıştır. Nocilla Rüyası’ndan sonra 2008’de Nocilla Deneyimi ve 2010’da Nocilla Laboratuvarı ile birlikte bir üçleme formuna ulaşmıştır.

Bu üçleme ile Fernandez Mallo, başta İspanya olmak üzere küresel çevrelerde de post modern edebiyata getirdiği yenilikler açısından dikkat çekmiştir. Nocilla’nın Rüyası, İspanya’da devrimsel bir eser olarak görülmüş ve ayrıca dönemin “Nocilla Kuşağı” olarak anılmasını sağlamıştır.

Esere gelmeden önce Fernandez Mallo’yu tanımakta fayda var. Fernandez Mallo, 1967 yılında İspanya’nın Coruna şehrinde doğmuştur. Sonraki yıllarda Mallorca’ya yerleşmiş ve halen orada yaşamaktadır. Fernandez Mallo, Santiago de Compostela Üniversitesi aldığı eğitimle birlikte bilime yönelmiştir. Bu sebeple edebiyatçı kişiliğinin öncesinde fizikçi olarak anılmaktadır. Radyoterapiyle ilgilenen ve kanser hastalarıyla ilgili çalışmalar yapan Fernandez Mallo; şiirin, romancılığın dışında ayrıca müzikle de ilgilenmiştir. Ancak kendisini “komplike bir sanatçı” olarak tanımlamamaktadır. Farklı disiplinlerle ve türlerle ilgilenen, eserler veren Mallo, hayatının ana ekseninde edebiyat olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca Fernandez Mallo, “bilimden” geldiğini ve edebiyata da “merak” perspektifinden yaklaştığından söz eder. Merak duygusuyla, bilimde olduğu gibi yeni arayışlar ve yeni çözümlemeler içerisinde olduğunu ifade ederek, romanlarını kaleme alırken de bu yaklaşımı izlediğinden bahseder.

Fernandez Mallo’nun ilk romanı kabul edilen Nocilla Rüyası’nın arka kapağından:

“ Nocilla Rüyası, çağdaş İspanyol edebiyatında bir dönüm noktası olarak adlandırılan Nocilla Projesi’nin ilk kitabıdır.

Nevada Çölü’nü boylu boyunca kateden, ABD’nin en ıssız otoyolu U-50’nin ortasında bir kavak ağacı ve dallarından sarkan ayakkabılar… İlk ayakkabıyı kim attıysa sonrasında her gören bu kavağın ve hikâyesinin bir parçası olmak istedi. Ne var ki ayakkabıların bağcıkları, tıpkı bir ağacın yer altına yayılmış kökleri gibi zamanın ve mekânın katmanlarına uzanan birçok yaşamı birbirine bağlarken aynı yalnızlıkta akıp giden bu yaşamlarınsa birbirinden haberleri bile yoktu. Bağımsız sinemadan kolaja, kavramsal sanattan mimariye, bilgisayar tarihinden romanın çöküşüne dek birçok alana göndermelerle dolu bir fikirler ve imgeler geçidi olan Nocilla Rüyası, Nevada’nın büyüleyici boşluğunda ilerlerken zaman zaman tekrar boy gösteren — aşka düşkün fahişeler, Meksikalı tır sürücüleri, Çin’li sörfçüler, gezgin eski bir boksör, kendi mikro-vatanlarını ilan etmiş bir takım insan, ıssız bir yerde kaybolmayı uman yasadışı bir göçmen, kendini Borges’e adamış Arjantinli bir mimar… — eksantrik karakterlerin yaşamlarından kısa kısa fragmanlarla bir hikâyeler ağı örüyor ve çağdaş gerçekliğin portresini sunuyor.

Agustín Fernández Mallo’nun post-şiirsel olarak adlandırdığı kavramdan hareketle kaleme aldığı Nocilla Projesi’nin bu ilk kitabı okuruna alışılagelmiş bir roman okuma pratiği vaat etmiyor, onu güvenli sulardan ayrılıp bir edebiyat deneyiminin parçası olmaya davet ediyor.

Nocilla Rüyası,113 parça kısa anlatıdan oluşuyor. Her bir parça kendi içerisinde özgünlük içeriyor. Anlatı boyunca olaylar hızlıca değişiyor ve ana eksenden ayrılıyor. Süreç içerisinde yepyeni bir örgünün ortaya çıktığını ve bir önceki tasvirlerin ayağınızın altından kayıp gittiğini hissediyorsunuz. Bu bölümlerde kimi zaman kısa bilgilendirmeler yapılıyor, bazen aktüel sohbetler yer alıyor ve bazen de ABD’nin en ıssız otoyolu olan U-50’nin ortasındaki bir kavak ağacına götürüyor. Aslında Nocilla Rüyası U-50 yoluna odaklanarak ilerlese de anlatının sistematiği aynı şekilde olmuyor. Doğrusal bir anlatımdan ziyade, daha karmaşık bir yapıda ilerliyor. Bazen bir pansiyonda, bazen bir bavulun içinde ve bazen de bir kanalizasyon kapağı tasarımcısının yanında oluyorsunuz. Oldukça katmanlı bir eser. Metinler arasında -henüz matematiğini çözemediğim- ilginç bir ağ kuruluyor. U-50 ve U-50’nin üzerindeki kavak ağacına asılmış ayakkabıları izlerken, birden atmosferden kopup, uzaklaşabiliyorsunuz. Bu sebeple deneysel edebiyatın, post modernin zorlayıcı tarafını acı bir şekilde gözlemleyebileceğiniz bir eser olduğunu düşünüyorum.

Deneysel edebiyat, eseri üreten biri için oldukça keyifli bir süreç. Ancak ekseriyetle, okuyucu için tam bir kâbus. Zor, bunaltıcı ve karmaşık. Nocilla Rüyası için böyle bir süreci yaşadığımı itiraf etmek isterim. Bu tarz eserlerin sistematiğini, matematiğini kavrayamayan okurda, sanki hiç bilmediği bir dildeki metni okumaya, anlamaya çalışıyormuş hissi uyanır. Açıkçası Nocilla Rüyası için aynı düşüncedeyim. Çabalarıma rağmen eserin matematiğini kavrayamadım ve okurken kitapta kayboldum. Bildiğiniz ipin ucunu kaybettim! Chris Power’ın Guardian’daki yazısında kullandığı bir cümleyi anmak isterim: “ Birden çok internet tarayıcısının açık olması ve sekmeler arasında gezinmek gibi.” Sanırım kitap için yapılan en tutarlı tespit olabilir.

Post modernin önemli dönüm noktalarından sayılan, bir çok eleştirmen tarafından “devrimsel” olarak kabul edilen böyle bir eserden tam anlamıyla istifade edemedim. Dolayısıyla ortalama bir okur için tavsiyede bulunamayacağım ancak “Kavramsal edebiyat” ile ilişkisi güçlü olan okurlar için bir “yenilik” ortaya koyması açısından tavsiye ederim.

Bunların dışında şiirsel üsluba, anlatım tarzına ve Fernandez Mallo’ya ayrıca sıcaklık hissettiğimi ifade etmek isterim. Yasemin Çongar’ın sunuculuğunu yaptığı “KIRAATHANE İSTANBUL EDEBİYAT EVİ” isimli Youtube kanalında Fernandez Mallo’nun keyifli bir söyleşisi mevcut. Buradan izleyebilirsiniz.

İyi okumalar.