Yaşadıkları köy şehir merkezinden uzakta olduğu için belediyeyi daima sitem ile anan köylüler, geçen yıl vefat eden eski muhtarın adını taşıyan hayratın yanındaki çardakta sohbet ediyorlardı. İçlerinden bedenen en sağlam olan Çürük Hasan bu sohbet ekibine her zaman liderlik ediyordu. Adının çürük olması çocukken çok çelimsiz ve sönük bir tip olmasındandı. Çocukluk ve gençlik zamanlarında ciddiye alınmayan, hırpalanan, her türlü alaya maruz kalan Çürük Hasan; ihtiyarlık zamanı gelince emsallerine göre en diri kalan kişi olmuştu. Eskiden onu yok farz edenlerin kimi topal, kimi kör, kimi sağır olmuştu. Şimdi işler değişmiş ve Çürük Hasan yılların verdiği kin duygusu ile geçmişin acısını çıkarıyordu. Topal olana çelme takıyor, kör olanın enseye tokat patlatıyor, sağır olana küfürler edip onu duymadığı için kahkahalar atıyordu. Hele bir de yolu yatağından kalkamayacak hâlde olanların evinden tarafa düştü mü yanlarına uğramadan oradan geçmiyordu. Yattıkları yere kadar girip sohbet etme görüntüsü altında ölümden, acziyetten dem vurup psikolojik baskının en âlâsını yapıyordu.

Hayratın yanındaki sohbette, kötü bir koku duyulmaya başladı. Yüzünü ekşiten herkes kokunun ilerideki yığılmış çöpten geldiğini hızlıca fark etti. Çürük Hasan isyan edercesine belediyenin köye hiç hizmette bulunmadığını ve artık canına tak ettiğini söyledi. “Başkanın odasına çıkıp ne var ne yok anlatacağım.” dedi. Köyde sık kesilen elektrik ve sudan, başıboş köpeklerin aşılanmasından, çöp kamyonunun en azından haftada bir köye uğramasından ve sıralamayı unuttuğu diğer problemlerden bahsedeceğini söyledi. Bir metre ileriyi bile görmekte zorlanan ahali mırıldanmayla konuşma arasında bir şeyler söyleyerek eklemede bulundular.

İki gün sonra hem ilçe merkezinde kurulan pazara uğramak hem de belediyeye gitmek için yola koyuldu Çürük Hasan. Eşyaları elimde gezdirmeyeyim diye düşünmüş olacak ki pazar alışverişini en sona bıraktı. Akşam pazarının da ucuz olduğu fikri bu hareketi destekledi. Çürük Hasan ilçeye yeni yapılan ve tüm kurumların bir arada olduğu binaya girdi. Başkanı bulamadı ama özel kalemine tüm isteklerini anlattı. Seçimin de yaklaştığını özel kaleme hatırlatmayı ihmal etmedi. Oradan ayrılıp koridorda yürürken gözüne müftülük yazısı ilişti. Bir de buraya uğrayayım da köye imam isteyeyim. İsteyenin bir, vermeyenin iki yüzü kara deyip hiç beklentisi olmadığı hâlde odaya girdi. Müftüyle görüşeceğini görevlilere söyleyince alındı müftü odasına. Müftüye selam verdikten sonra durumu anlattı ve köydeki mağduriyetten dem vurdu. Müftü bir iki kelime işittikten sonra keyiflendi, bu talebe çok sevindi. Çürük Hasan beklemediği bir durumla karşılaştı çünkü müftünün gözleri parladı bu istekten sonra. Birkaç geçiştirici söz duyup uğurlanmayı düşünmüştü. Müftünün neden böyle ılımlı ve sevecen tavırda olduğunu anlamasa da iş yaptırmaya çok yaklaştığını hissettiği için gururlu hissetmekten de geri kalmadı. Müftü sözlerini toparlayıp bu konuyla özel ilgileneceğini ve derhal müdahale edeceğini söyledi. Hatta hızını alamayıp “Bu cuma köyünüzde yeni imam namaz kıldıracak, ayarlıyorum.” dedi müftü.
Çürük Hasan köye döndüğünde akşam olmuştu. Dışarıda bir iki kişi gördü ama onların yanına gitmedi. Yarın öğlen daha kalabalık olsunlar öyle anlatayım imamı ayarladığımı diye aklından geçirdi. Eğer şimdi bir iki kişiye anlatırsa havasını daha az kişiye atmış olacaktı ve diğer köylüler bu haberi birbirlerinden duymuş olacaktı. Çürük Hasan ise bu haberin ilk kendisinden duyulmasını istiyordu.

Ertesi gün oldu. Öğlen namazına camiye giden Çürük Hasan hem müezzinlik hem imamlık yaptı dört kişilik cemaatlerine. Namaz bittikten sonra “Eh hadi iyisiniz. Artık yeni imamınız geliyor.” dedi yanındakilere. Onlar da nereden geliyor, nasıl geliyor, köye büyük biri mi gelecek yoksa ondan mı geliyor gibi sorular sordular. Çürük Hasan da oldukça gururlu bir şekilde “Hayır, artık köyün kendi imamı olacak. Dün gittim, anlattım. Böyleyken böyle, yeter artık dedim. Bizim diğer köylerden eksiğimiz ne kardeşim!” dedi. Cemaat bu işin pek normal olmadığını hissetse de kendilerinde Çürük Hasan’a itiraz edecek güç kuvvet görmedikleri için sessizlikle karşıladılar söyleneni.

Cuma günü geldi ve merkeze bağlı cihazlardan otomatik olarak bir cuma salası okundu köyde. Aradan bir saat geçmeden aynı sistemden bir de ezan okundu. Cemaat yeni imamı merak ederek alttan ısıtmalı halıların üstünde oturup beklemeye başladı. Çürük Hasan dört tane tahtayla çevrilen müezzin mahfilinden “Cemaat; safları sıklaştıralım, telefonları kapatalım.” dedikten sonra yerine oturdu. Akabinde yeni imam minbere usul adımlarla çıktı. Etrafı şöyle bir süzdükten sonra Diyanet’in gönderdiği haftanın hutbesini eline aldı, okumaya başladı. Okumaya bir başladı ki cemaatin gözleri fal taşı gibi açıldı. Uyuklayanların uykusu açıldı, borçlular borcunu unuttu, sadaka verecekler bozuk param var mı diye düşünmeyi bıraktı. Herkes bir noktaya dikkat kesilip imama odaklandı. İmam da bu etkiyi yaratacağını tahmin ettiği için o da biraz heyecanlanmaya başladı. Herkesin pür dikkat ona baktığını gördükçe daha da dikkat çekecek hâle geldi. Bir iki dakika geçmedi ki cemaat homurdanmaya, boğazını temizlemeye, öksürmeye, burnunu çekmeye başladı. Bir önceki görev yaptığı camide de aynı durumu yaşayan imam bu duruma pek şaşırmadı. İmam, yeni geldiği bu köyden de köylülerin yoğun şikâyeti üzerine birkaç haftadan sonra görevden alındı. Açığa alınan imam, konu üzerine konuşmak için müftünün yanına geldi. İmam müftüye mahcup bir hâlde bakarken müftü kendisine “Senin memleketin neresi hocam? Seni ancak onlar kabullenir. Seni oraya gönderelim.” diyerek imama soru yöneltti. İmam da cevap verdi:
— Ma-ma-ma-malatya.